TEZEL: MEVCUT MÜTEAHHİTLİK VE YAPI DENETİM SİSTEMLERİNİN SORGULANMASI GEREKİR
Mimarlar Odası Gaziantep Şube Başkanı Aslı Ölçal Tezel 1999 depreminden bu yana geçen 24 yıl boyunca, afetlere karşı alınacak önlemler ve yapılacak hazırlıklar konusunda hiç yol kat edilmediği 6 Şubat depreminde açık şekilde görüldüğünü ifade etti.
Tezel yaptığı açıklamada şu cümlelere yer verdi; “6 Şubat 2023 tarihinde büyük yıkım yaşadığımız deprem Güneydoğu Anadolu Bölgesinin büyük bir bölümünde ve İran, Suriye, Irak gibi komşu ülkelerde de hissedilmiştir. Ne yazık ki çok sayıda yıkım neticesinde on binlerce yurttaşımızı kaybettik ve büyük bir acıya boğulduk. Deprem nedeniyle kaybettiğimiz yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, ailelerine ve toplumumuza başsağlığı ve halen tedavi görmekte olanlara da acil şifalar diliyoruz.
Kandilli Rasathanesi, Deprem Araştırma Enstitüsü ve önemli yurt dışı kaynaklarına ayrı ayrı bakıldığında, yaşadığımız depremin merkez üssü ve büyüklüğü konularında farklı verilerle karşılaşıyoruz. Henüz bu konularda bile net bir söylem, uzlaşma olmadığını görmekteyiz. Doğru değerlendirme yapılabilmesi için ilk önce doğru tespitlerin yapılması gerekir.
Bu büyük yıkıma ve acı kaybımıza neler sebep oldu? Bu noktaya nasıl geldik? Sorulması ve cevap alınması gereken ilk sorular bunlardır.
Bulunduğumuz noktaya bir anda gelinmedi. 1999 depreminden bu yana geçen 24 yıl boyunca, afetlere karşı alınacak önlemler ve yapılacak hazırlıklar konusunda hiç yol kat edilmediği görülmektedir. Depremin ardından yaşanan koordinasyon zafiyeti yüzünden arama kurtarma konusunda da geçmişten hiçbir ders almadığımız ortaya çıkıyor. Yeterli insan gücü, donanım, teknik ekipman sahaya hızlı bir biçimde sürülemedi. Bunun neticesinde insanlarımız maalesef göçük altında ölüme terkedildi.
İmar barışı adı altında pazarlanan imar affının yanlış bir uygulama olduğunu, bunun olumsuz tüm sonuçlarını birçok kez Mimarlar Odası olarak kamuoyunda dile getirdik. Ülkemizin birçok yerinde, herhangi bir kıstas olmadan, doğru yanlış ayırt edilmeden, hukuka aykırı yapılaşmalar, meslek örgütlerinin uyarılarına rağmen imar affıyla yasallaştırıldı. Bunun neticesinde sadece konut ve ticari yapıların değil; okul, hastane, otel ve kamusal yapılarımızın da ne kadar güvenli olduğunu bilmiyoruz.
Zaman içinde, kamusal denetimin yeterince ve hakkıyla yapılamaması sebebiyle, projesine uygun olmayan keyfi uygulamalar ve imalatlar yapılmıştır. Yıkılan binalarda sıkça bu hatalarla karşılaşıyoruz. Mevcut müteahhitlik ve yapı denetim sistemlerinin bu anlamda sorgulanması gerekir. Sadece betonarme odaklı değil, tüm diğer yapı malzemelerinin kullanıldığı alanların ve yapım tekniklerinin gözden geçirilmesi de önemlidir.
Kentsel planlama bir grup sermaye sahibinin eline bırakıldı. Öncelik halkın ihtiyaçları değil, bu grupların rant hırsı oldu. Farklı disiplin ve meslek odalarıyla birlikte planlama yapmak yerine masa başında kararlar alındı. Bunun sonucunda maalesef kentlerimiz rantın kurbanı oldu. Hızlı karar almak ve uygulama yapmak adına aynı hataların bugün de tekrar edildiğini görmekteyiz.
Afet toplanma alanlarımız depremden sonra nasıl kullanıldı? Esasen, toplanma alanı olarak kullanacağımız alanlarımız rant uğruna ve imar uygulaması hatalarına kurban edilince, geriye kalan alanlar etkin bir şekilde kullanılabildi mi? Sonradan ilave edilen alanlar yeterli oldu mu?
Depremin ilk yaşandığı günden 45-50 gün geçmesine rağmen barınma krizi tam anlamıyla çözülemedi. Öncelikle bunun hızlı ve doğru bir şekilde çözülmesi gerekirdi. Geçici konut ve barınma alanları için seçilen tarım ve mera alanları, daha sonra geri dönüştürülebilecek şekilde planlanmalıdır. Bu alanlarda kalıcı konut kesinlikle yapılmamalıdır.
Nurdağı ve İslahiye’de konteyner kentler kuruldu. Halihazırda, Nurdağı’nda 12 çadır bölgesinin 3’ünün çadır kent olarak kullanılmaya devam edilmesi planlanırken geriye kalan 9 bölgede yaşayan yurttaşlarımız bu konteyner kentlere taşınmaktadır. İlerleyen zamanda kalıcı konutların yapılmasıyla bu konteynerlerin nerede ve nasıl kullanılacağı da planlanmalıdır.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli adını verdiği bir çalışma yürütüyor. Alt başlıkları; Şehirleri İnşa ve İhya, Kentsel ve Kırsal Dönüşüm, Tarihi ve Kültürel Miras Kurulları olarak oluşturuldu. Farklı düşüncelerin temsil edilmediği, meslek odalarının temsilcilerinin dâhil olmadığı bu kurullardan nasıl tarafsız bir değerlendirme bekleyebiliriz? Bu durum, bilim ve tekniğin bir kez daha göz ardı edilmesi riskini taşıyor.
Yaşadığımız afetler, plansız dönüşüm ve kentleşme politikaları yüzünden şehirlerimizi yıkıma uğratmaktadır. Bunlardan ders almak için her saniyemiz önemlidir. Atılacak her türlü adımda bilim, fen ve teknik kurallar gözetilmelidir. Daha da önemlisi her türlü kurala uyulup uyulmadığı kamu tarafından denetlenmelidir. Belirli periyotlarda yapı ölçeğinde tespitler yapılarak mevcut yapı stokunun durumu değerlendirilmeli ve her türlü afete karşı direnci sorgulanmalıdır.
Sonuç olarak, geldiğimiz noktanın tüm yönleriyle şeffaf bir biçimde ele alınmasını, tüm teknik raporların kamuoyuyla paylaşılmasını talep ediyoruz. Bununla beraber toplum olarak sağlıklı bir değerlendirme yapma imkânına kavuşuruz.
Mimarlar Odası olarak tüm mesleki birikimimizle yapılacak tespitlere, alınacak kararlara, uygulanacak işlemlere her türlü katkıyı koymaya hazırız.”